Bununla birlikte, birkaç tür tahıl lif bakımından yüksek ve sağlıklıdır.Karbonhidratı kontrollü bir diyetin parçası olarak, ölçülü olarak tüketebilirsiniz.
Yulaf oldukça besleyicidir ve lif de dahil olmak üzere birçok önemli besin maddesi için harika bir kaynaktır.
Aslında, 1 bardak (33 gram) pişmiş yulaf porsiyonu 8 gramdan fazla diyet lifi ve sadece 21 gram net karbonhidrat içerir.
Yulaf ayrıca beta-glukan açısından da zengindir. Bu, araştırmaların LDL (kötü) kolesterol seviyelerini düşürdüğünü gösterdiği bir lif türüdür. Yüksek LDL kolesterol seviyeleri, kalp hastalığı için bir risk faktörüdür.
Ayrıca yulaf; manganez, fosfor, magnezyum ve tiamin de dahil olmak üzere diğer birçok mikro besin için harika bir kaynaktır.
Teknik olarak sözde bir ürün olarak sınıflandırılmasına rağmen, kinoa genellikle bir tahıl olarak hazırlanır ve tüketilir.
Kinoa, iltihabı azaltmaya ve kronik hastalıklara karşı korumaya yardımcı olabilecek faydalı antioksidanlar ve polifenollerle yüklüdür.
Karbonhidrat bakımından da nispeten düşüktür, her 1 bardak (185 gram) pişmiş kinoa porsiyonunda sadece 34 gram net karbonhidrat bulunur.
Kinoa aynı zamanda bitki bazlı birkaç tam protein kaynağından biridir, yani vücudun besin kaynaklarından elde etmesi gereken dokuz temel amino asidin tamamını içerir.
Ek olarak kinoada; manganez, magnezyum, fosfor, bakır ve folat gibi diğer temel besin maddeleride yüksektir.
Bulgur, tipik olarak kırık buğday tanelerinden yapılan bir tahıl türüdür
Bulgur çok yönlü ve hazırlanması kolay olmakla kalmaz, aynı zamanda oldukça besleyicidir.
Özellikle harika bir manganez, demir, magnezyum ve B vitamini kaynağıdır.
Ayrıca, 1 fincan (182 gram) pişmiş bulgurda sadece 25,5 gram net karbonhidrat ile, aynı zamanda mevcut en düşük karbonhidratlı tam tahıllardan biridir.
Darı, tüm dünyada yetiştirilen eski bir tahıl türüdür.
Diğer tam tahıllar gibi, darı da antioksidanlar ve polifenollerde yüksektir ve bu da tip 2 diyabet gibi kronik durumların önlenmesine yardımcı olabilir.
Darı aynı zamanda iyi bir lif kaynağıdır ve net karbonhidrat oranı nispeten düşüktür, bu da onu sağlıklı, düşük karbonhidrat diyetine harika bir seçenek yapar.
Aslında, 1 bardak (174 gram) pişmiş darı porsiyonu 2 gramdan fazla lif ve 39 gram net karbonhidrat içerir.
Darı ayrıca fosfor, kalsiyum, magnezyum ve folat dahil olmak üzere çeşitli diğer vitamin ve mineraller açısından da zengindir.
Kuskus, tipik olarak irmik unundan veya durum buğdayından yapılan işlenmiş bir tahıl ürünüdür.
Pek çok Orta Doğu ve Fas yemeğinde bir temel gıda olan kuskus, karbonhidrat bakımından nispeten düşüktür ve her 1 bardak (157 gram) pişmiş kuskus porsiyonunda yaklaşık 34,5 gram net karbonhidrat bulunur.
Kuskus ayrıca kalp sağlığı, tiroid fonksiyonu, bağışıklık sağlığı ve daha fazlası için çok önemli bir rol oynayan eser mineral selenyum ile doludur.
Diyetinize kuskus eklemek, pantotenik asit, manganez, bakır ve tiamin dahil olmak üzere diğer bazı önemli mikro besinlerin alımını da artırabilir.
Çoğu insan patlamış mısırı bir atıştırmalık olarak düşünür, ancak teknik olarak bir tam tahıldır.
Aynı zamanda, patlamış mısırın her 1 fincan (14 gram) porsiyonunda 6,5 gram net karbonhidrat ile mevcut en düşük karbonhidrat tanelerinden biridir.
Ayrıca, patlamış mısır düşük kalorilidir ve B vitamini, demir, magnezyum ve fosfor bakımından yüksektir.
Bununla birlikte, bu sağlıklı tahılın besin değerini en üst düzeye çıkarmak için mümkün olduğunca patlamış mısırları tercih ettiğinizden emin olun.
Bunun nedeni, hazırlanan birçok çeşidin sağlıksız yağlar, ilave şeker ve suni tatlandırıcılar açısından yüksek olması ve bu da herhangi bir potansiyel sağlık yararını ortadan kaldırabilmesidir.
Arpa, lezzetli tadı ve kendine özgü, çiğnenebilir dokusu ile dikkat çeken besleyici bir tahıldır.
Arpa ayrıca lif bakımından zengindir, her 1 bardak (170 gram) pişmiş arpa porsiyonunda 6.5 gram ve yaklaşık 41.5 gram net karbonhidrat içerir.
Ek olarak, pişmiş arpa harika bir selenyum, magnezyum, manganez, çinko ve bakır kaynağıdır.
Bununla birlikte, kabuklu arpa daha az işlendiğinden ve tam tahıl olarak kabul edildiğinden, mümkün olduğunca incili arpa yerine kabuklu arpa tercih ettiğinizden emin olun.
Kaynak: 1
KarbonhidratOranıDüşükTahıllar,Arpa,Darı,Bulgur,Kinoa,Yulaf,PatlamışMısır,Kuskus,Th
The post Karbonhidrat Oranı Düşük Tahıllar first appeared on Kampüs Kod.]]>Limonlu suyun sağlığa faydalarını destekleyen kanıtların çoğu anekdottur. Özellikle limonlu su üzerinde çok az bilimsel araştırma yapılmıştır, ancak limon ve suyun faydaları konusunda ayrı ayrı araştırmalar mevcuttur.
İşte vücudunuzun sağlığı için limonlu suyun yedi faydası:
Su, sıvı alımı için en iyi içecektir, ancak bazı insanlar kendi başına tadını sevmez. Limon eklemek suyun aromasını artırır ve bu da daha fazla içmenize yardımcı olabilir.
Limon gibi turunçgiller, hücrelerin serbest radikallere zarar vermesini önlemeye yardımcı olan birincil bir antioksidan olan C vitamini bakımından yüksektir. Muhtemelen C vitamininin bazı insanlarda soğuk algınlığının önlenmesine veya süresini azaltmaya yardımcı olabileceğini duymuşsunuzdur, ancak araştırmalar çelişkili.
C vitamini, kardiyovasküler hastalık ve felç riskinizi azaltabilir ve kan basıncını düşürebilir.
C vitamini açısından zengin turunçgiller listesinin başında limon olmasa da, yine de iyi bir kaynaktır. Amerika Birleşik Devletleri Tarım Bakanlığı’na göre, bir limonun suyu yaklaşık 18,6 miligram C vitamini sağlar. Yetişkinler için önerilen günlük miktar 65 ila 90 miligramdır.
Araştırmalar, limonda bulunan polifenol antioksidanlarının aşırı beslenen farelerde obeziteyi tetiklemek için kilo alımını önemli ölçüde azalttığını göstermiştir.
Bu fare çalışmalarında, antioksidan bileşikler ayrıca, tip 2 diyabetin gelişmesinde iki ana faktör olan kan glukoz seviyeleri üzerindeki olumsuz etkileri ve gelişmiş insülin direncini dengeler.
Aynı sonuçların insanlarda da kanıtlanması gerekirken, limon suyunun kilo kaybını desteklediğine dair anekdotlara dayalı kanıtlar güçlüdür. Bunun insanların sadece daha fazla su içip tok hissetmesinden mi yoksa limon suyundan mı kaynaklandığı henüz belirsizdir.
Limonda bulunan C vitamini, cilt kırışmasını, yaşlanmaya bağlı kuru cildi ve güneşten kaynaklanan hasarı azaltmaya yardımcı olabilir. Suyun cildi nasıl iyileştirdiği tartışmalı, ancak kesin olan bir şey var. Cildiniz nemini kaybederse kurur ve kırışıklıklara yatkın hale gelir. 2016 yılında yapılan bir laboratuvar çalışması, narenciye bazlı bir içeceğin tüysüz farelerde kırışıklıkların gelişmesini önlemeye yardımcı olduğunu gösterdi.
Bazı insanlar kabızlığı önlemeye yardımcı olmak için her sabah müshil olarak limonlu su içerler. Uyandığınızda ılık veya sıcak limonlu su içmek sindirim sisteminizin hareket etmesine yardımcı olabilir.
Sarımsak kokusundan veya başka bir güçlü kokudan kurtulmak için ellerinize hiç limon sürdünüz mü? Aynı halk ilacı, sarımsak, soğan veya balık gibi güçlü kokulara sahip yiyecekleri yemekten kaynaklanan ağız kokusu için de geçerli olabilir.
Yemeklerden sonra ve sabah ilk iş olarak bir bardak limonlu su içerek ağız kokusunu önleyebilirsiniz. Limonun tükürüğü uyardığı düşünülmektedir ve su ayrıca bakterilerin neden olduğu ağız kokusuna neden olabilecek ağız kuruluğunu önlemeye yardımcı olur.
Limondaki sitrik asit böbrek taşlarının önlenmesine yardımcı olabilir. Sitrik asidin bir bileşeni olan sitrat, paradoksal olarak idrarı daha az asidik hale getirir ve hatta küçük taşları parçalayabilir. Limonlu su içmek sadece sitrat kazandırmakla kalmaz, aynı zamanda taşları önlemek veya temizlemek için ihtiyacınız olan suyu da sağlar.
Limonlu suyun sağlığa olan faydalarından yararlanmak için, onu sürekli olarak içmeniz ve bardağınızda tek bir dilim limondan fazlasına ihtiyacınız var.
Limonlu su yaparken her zaman taze limon kullanın.
Limonlu su yapmak için yarım limonu ılık veya soğuk suya sıkın. İçeceği olabildiğince sağlıklı hale getirmek için arıtılmış su ve organik limon kullanın.
Şunları ekleyerek limon suyuna daha da lezzetli hale getirebilirsiniz:
Birkaç nane yaprağı
Bir çay kaşığı akçaağaç şurubu veya çiğ bal
Bir dilim taze zencefil
Bir tutam tarçın
Bir tutam zerdeçal
Misket limonu ve portakal gibi diğer taze turunçgillerden dilimler veya salatalık dilimleri de ekleyebilirsiniz. Dilimlemeden ve kullanmadan önce her zaman malzemeyi iyice yıkayın.
Elinizde limonlu buz küpleri bulundurmak, suyunuza hızlı bir şekilde limon eklemenin harika bir yoludur. Buz küpü tepsilerine taze limon suyunu sıkın ve dondurun. Birkaç küpü bir bardağa bırakın.
Güne bir fincan ılık limonlu su ile başlayabilir ve gün boyunca buzdolabınızda birkaç dilimlenmiş limonla demlenmiş bir sürahi su bulundurabilirsiniz.
Limonlu suyun içilmesi genellikle güvenlidir, ancak dikkat edilmesi gereken birkaç potansiyel yan etkisi vardır.
Limon, diş minesini aşındırabilen sitrik asit içerir. Riski sınırlandırmak için pipetle limonlu su için ve ardından ağzınızı sade suyla çalkalayın.
Mide ekşimesi söz konusu olduğunda, limonlu su her iki yönde de etki edebilir. Sitrik asit bazı insanlarda mide ekşimesine neden olabilir. Bazıları, limon suyu alkali hale gelip sindirimdeki asitliği azalttığı için mide ekşimesi sorunu yaşayabilirler.
Bazı insanlar limonlu su içerken tuvalete daha sık gittiğini bildirmiştir. C vitamininin genellikle ürettiğiniz idrar miktarını artıran bir idrar söktürücü olduğuna inanılmasına rağmen, kanıtlar limon gibi doğal kaynaklardan elde edilen C vitamininin idrar söktürücü etkileri olduğunu göstermez.
Limonlu su içerken fazla tuvalet molalarına ihtiyaç duyuyorsanız, bu büyük olasılıkla artan su alımından kaynaklanmaktadır.
Kaynak: 1
LimonluSuyunFaydalarıNelerdir,LimonluSuyunFaydaları,LimonluSu,Cvitamini
The post Limonlu Suyun Faydaları Nelerdir? first appeared on Kampüs Kod.]]>Uzun süredir OSB(Otizm), DEHB(Dikkat Eksikliği Hiperaktivite Bozukluğu) ve duyusal işleme bozuklukları gibi rahatsızlıkları olan kişiler için bir uyku yardımı ve anksiyete azaltıcı olarak kullanılan ağırlıklı battaniyeler kesinlikle genel halkın ilgisini çekmektedir.
Türk kültüründe ,çeyizlerde bulunan ve içi doğal materyallerle dolu olan ağır yorganları neredeyse hepimiz biliriz.Bu makaleyi düzenlerken bu ağır yorganları anmadan olmazdı.Evet dışarıdan kültürel ya da ısınmakla ilgili görünse de araştırmalar ağır yorganların başka faydalarını da ortaya koyuyor.Şimdi beraber inceleyelim.
Anksiyete, uyku için büyük bir sorundur. Anksiyete-uyku bağlantısını gösteren çok sayıda araştırma vardır. Anksiyetenin hastaların uykusuna zarar verdiği görülür ve birçoğundan stres, kaygı dolu “yoğun ve yorgun” bir zihnin gece uykuya dalma ve sağlıklı bir şekilde dinlenme yeteneğini engellediğini dinleriz.
Anksiyete her yaşta uykuya etki edebilir.Birçok yetişkin gibi çocukların da böyle uyku sorunu vardır. Çevresel ve koşullu stres faktörlerinden fiziksel ve psikolojik koşullara kadar her türlü nedenden dolayı ortaya çıkabilir. Son zamanlarda, uyku ile ilgili kaygı ile mücadele eden bazı insanlar, ağırlıklı battaniyelerin faydalı olabileceğini keşfettiler.
Hastaların çoğu bilmek istiyor. Pek çok insan, ağırlıklı bir battaniyenin şefkatli bir şekilde sarılmak gibi olduğunu anlatır. Ağırlıklı battaniyeler tüm vücuda hafif, eşit bir baskı uygular. Bu, yatağınızdayken daha fazla hareketsiz kalmanıza yardımcı olabilir ve nazikçe tutulmanın yatıştırıcı hissini sağlar, bu da birçok insan için derin bir rahatlama ve sakinlik duygusu oluşturarak uykuya dalmayı kolaylaştırır ve daha sağlıklı uyumanıza yardımcı olabilir. Gece boyunca daha az huzursuz uyanma yaşarsınız.
Sevdiğiniz biri tarafından uzun süre kucaklanmanın ne kadar rahatlatıcı olduğunu düşünün. Bir bebeğin kundaktayken ne kadar rahatladığını veya bir çocuğun ebeveyninin kucağına sarıldığını düşünün. Masaj yapıldıktan sonra ne kadar rahatlamış ve genellikle uykulu hissettiğinizi düşünün. Dokunma ve nazikçe uygulanan baskı, güçlü psikolojik ve fiziksel etkilere sahiptir. Bu etkileri ortaya çıkarmak, ağırlıklı battaniyelerin yapabileceği şeydir.
Bir battaniyeye eklenen eşit olarak dağıtılmış ağırlık, “derin basınç uyarımı” olarak bilinen şeyi uygular. Bu, masajdan ve diğer fiziksel temas türlerinden de gelebilecek nazik ve sıkı baskıdır. Derin basınç uyarımı uyarılmayı azaltır. Araştırmaların gösterdiği gibi, derin basınç uyarımı vücudun sempatik sinir sisteminin aktivitesini azaltır – bu, uyanıklığı ve uyanıklığı teşvik eden ve stresli uyaranlara yanıt veren sistemdir. Sinir sisteminin “savaş ya da kaç” bölümüdür. Aynı zamanda, derin basınç uyarımı, bazen “dinlenme ve sindirme” sistemi olarak adlandırılan parasempatik sinir sisteminin aktivitesini artırır. Etkinleştirildiğinde, kalp atış hızını ve kan basıncını düşürür, rahatlamayı ve sakinlik hissini artırır.
2015 yılında yapılan bir araştırma, ağırlıklı battaniyelerden gelen derin basınç stimülasyonunun etkilerini inceledi ve uyarılmanın fizyolojik belirtilerini bir test ile ölçerek, stresin yüzde 33 oranında azaldığını buldu. Katılımcıların yüzde 63’ü kaygıda bir azalma hissettiğini ve yüzde 78’i ağırlıklı bir battaniye kullanmayı sakinlik seviyelerini artırmak için tercih ettiklerini söyledi.
Derin basınç uyarımından kaynaklanan sinir sistemi aktivitesindeki değişikliklere, hormonlarda bir dizi değişiklik eşlik eder, bu da daha düşük kaygıya katkıda bulunur ve sakinlik hissi oluşturur. Bu hormonal değişiklikler uyku için de faydalı olabilir.
Derin basınç uyarımı oksitosini uyarabilir. Bu hormon bağlanma ve yakınlık duygularını harekete geçirebilir ve derin bir sakinlik duygusu sağlayabilir(sıcak, hoş bir kucaklamanın rahatlatıcı hissini düşünün – işte oksitosin). Hala anlamaya çalıştığımız işlevlere sahip oldukça çok yönlü bir hormon olan oksitosin, sosyal bağ ve ebeveyn-çocuk bağlanmasını teşvik etmekten, duygusal anıları güçlendirmeye kadar birçok rol oynar.
Oksitosin ayrıca uykuda kolaylaştırıcı bir rol oynar. Bu hormon, uyku-uyanma döngülerimizi düzenlemede rol oynayan birkaç hormondan biridir. Oksitosin seviyeleri uyku sırasında yükselir ve tipik olarak daha uzun REM dönemlerinde bir gece uykusunun derinliklerinde zirveye çıkar. 2017’de yapılan bir araştırma, uyku sırasında artan oksitosinin uyku süresini ve uyku kalitesini artırabileceğini ve obstrüktif uyku apnesi semptomlarını azaltabileceğini buldu.
Araştırmalar, derin basınç uyarımının, vücudun stres tepkisinde merkezi bir rol oynayan uyarıcı bir hormon olan kortizol seviyelerini düşürdüğünü gösteriyor. Kortizolün uyarıcı etkileri uykuya dalmayı zorlaştırır.
Gece boyunca uykuda kalın. Kortizolde bir akşam düşüşü, vücudun uykuya doğru doğal ilerlemesinin bir parçasıdır – ancak stres, endişe ve yaralanma duyguları, bu doğal gece düşüşünü engelleyebilir. Ağırlıklı bir battaniyenin hafif baskısı, bu uyarıcı hormonun her gece doğal olarak bastırılmasına yardımcı olabilir.
Araştırmalar ayrıca, derin basınç stimülasyonunun sizi gece gündüz daha rahat bir durumda tutmaya yardımcı olan “iyi hissetme” hormonu olan serotonini arttırdığını gösteriyor. Serotonin, ruh halini dengelemeye ve enerji seviyelerini düzenlemeye yardımcı olur ve ayrıca uyku-uyanıklık döngülerini düzenlemeye katkıda bulunur. Serotonin eksikliği, depresyon ve anksiyeteye yol açabilir ve sirkadiyen ritimleri bozabilir. Serotonin seviyelerini sağlıklı tutmak, sağlıklı ve dinlendirici uyku rutinlerini teşvik etmenin bir yoludur.
Serotonin, gece dinlenmemizi sağlayan temel bir hormon olan melatoninin “öncüsü” olarak bilinen şeydir. Vücut, kimyasal bir işlemle serotoninden melatonin üretir; Serotonin seviyeleri yetersiz olduğunda, sağlıklı, uykuyu teşvik eden melatonin seviyeleri de risk altındadır.
Kısa cevap, tıpkı diğer battaniyeler gibi! Ağırlıklı bir battaniye seçerken, ihtiyacınız olan basıncı uygulayacak kadar ağır, ancak hareketinizi aşırı derecede kısıtlayacak, rahatsız hissetmenize veya yatakta aşırı ısınmanıza neden olacak kadar ağır olmayan bir battaniye istiyorsunuz. Bu etkilerin hepsi uykuya ters etki edebilir. (Bu nedenle 12 kilo battaniye ağırlığının anksiyeteden kurtulma, rahatlama ve uyku için optimal olduğunu belirledik.)
Kendinizi ağırlıklı bir battaniyeyle daha az kıyafetle uyumaya daha yatkın bulabilirsiniz .(Diğer faydalarının yanı sıra, sağlıklı bir kiloda da kalmanıza yardımcı olabilir.) Birkaç kat örtün ve battaniyenin sizi sıcak ve kundaklı tutma işini yapmasına izin verin.
Son nokta şu ve önemli bir nokta: Uyku hijyeninizin geri kalanında gevşemeyin. Ağırlıklı bir battaniye stresi azaltmanıza, rahatlamanıza ve endişenizi gidermenize yardımcı olabilir. Daha hızlı uykuya dalmanıza ve gece boyunca daha iyi uyumanıza yardımcı olabilir. Ama iyi bir gece uykusunun tüm işini yapamaz. Yine de sağlıklı uyku için anahtar olan temel noktalara dikkat etmeniz gerekiyor:
Düzenli yatma saatleri ve uyanma saatleri ile tutarlı bir uyku programına bağlı kalmak
Geceleri çok fazla ışığa maruz kalmaktan kaçınmak
Geceleri çok yoğun ve yatma vaktine yakın yemek yememek
Düzenli egzersiz yapmak
Çeşitli rahatlama uygulamalarıyla stresi yönetmek ve ruh halini desteklemek
Kaynak : 1
AğırlıklıBattaniyeler,AğırYorgan,AğırYorganlaUyumanınFaydaları,YünYorgan,PamukYorgan
The post Ağır Bir Yorganla Uyumak İyi Hissettiriyor first appeared on Kampüs Kod.]]>Çok fazla alkol içmek, pankreas tarafından üretilen sindirim enzimlerinin anormal aktivasyonuna neden olabilir. Bu enzimlerin birikmesi, pankreatit olarak bilinen iltihaplanmaya yol açabilir. Pankreatit uzun süreli bir durum haline gelebilir ve ölümcül komplikasyonlara neden olabilir.
Karaciğer, alkol dahil olmak üzere vücudunuzdaki zararlı maddelerin parçalanmasına ve uzaklaştırılmasına yardımcı olan bir organdır. Uzun süreli alkol kullanımı bu sürece müdahale eder. Ayrıca kronik karaciğer iltihabı ve karaciğer hastalığı riskinizi artırır. Bu iltihabın neden olduğu yara izi siroz olarak bilinir. Yara dokusunun oluşması karaciğeri tahrip eder. Karaciğer gittikçe daha fazla zarar gördüğünden, toksik maddeleri vücudunuzdan uzaklaştırmakta zorlanır.
Karaciğer hastalığı yaşamı tehdit eder ve vücudunuzda toksinlere ve atık birikmesine neden olur. Kadınların, alkolik karaciğer hastalığına yakalanma riski daha yüksektir. Kadınların vücutlarının daha fazla alkol alma olasılığı daha yüksektir ve bunu işlemek için daha uzun süreye ihtiyaç duyar. Kadınlar ayrıca karaciğer hasarını erkeklerden daha hızlı gösterir.sikiş seyret
Pankreas, vücudunuzun insülin kullanımını ve glikoza tepkisini düzenlemeye yardımcı olur. Pankreasınız ve karaciğeriniz düzgün çalışmadığında, düşük kan şekeri veya hipoglisemi yaşama riskiniz vardır. Hasarlı bir pankreas, vücudun şekeri kullanmak için yeterli insülin üretmesini de engelleyebilir. Bu hiperglisemiye veya kanda çok fazla şekere yol açabilir.
Vücudunuz kan şekeri seviyenizi yönetemez ve dengeleyemezse, diyabetle ilgili daha büyük komplikasyonlar ve yan etkiler yaşayabilirsiniz. Diyabetli veya hipoglisemili kişiler için alkolden kaçınmak önemlidir.
Alkolün vücudunuz üzerindeki etkisini anlamanın en kolay yollarından biri, merkezi sinir sisteminizi nasıl etkilediğini anlamaktır. Geveleyerek konuşma, fazla etkinin ilk işaretlerinden biridir. Alkol, beyniniz ve vücudunuz arasındaki iletişimi azaltabilir. Bu, koordinasyonu daha zor hale getirir. Dengelemekte zorlanabilirsiniz. Alkol etkisinde asla araba kullanmamalıdır.
Alkol, merkezi sinir sisteminize daha fazla zarar verdiğinden, ayaklarınızda ve ellerinizde uyuşma ve karıncalanma hissi yaşayabilirsiniz.
Sarhoşluk aynı zamanda beyninizin uzun süreli anılar oluşturmasını zorlaştırır. Ayrıca net düşünme ve mantıklı seçimler yapma yeteneğinizi de azaltır. Zamanla ön lob hasarı meydana gelebilir. Beynin bu bölgesi, diğer hayati rollere ek olarak duygusal kontrol, kısa süreli hafıza ve yargılamadan sorumludur.
Kronik ve şiddetli alkol kullanımı da kalıcı beyin hasarına neden olabilir. Bu, hafızayı etkileyen bir beyin hastalığı olan Wernicke-Korsakoff Sendromu’na yol açabilir.
Çok alkol tüketen kişiler alkole fiziksel ve duygusal bir bağımlılık geliştirebilir. Alkol yoksunluğu zor ve yaşamı tehdit edici olabilir. Alkol bağımlılığından kurtulmak için genellikle profesyonel yardıma ihtiyaç vardır. Sonuç olarak, birçok insan ayık olmak için tıbbi detoksifikasyon arar. Fiziksel bağımlılığı bırakmanızı sağlamanın en güvenli yolu budur. Yoksunluk semptomlarının riskine bağlı olarak, detoksifikasyon ayakta tedavi veya yatarak tedavi edilebilir.
Alkol tüketimi ile sindirim sisteminiz arasındaki bağlantı hemen net görünmeyebilir. Yan etkiler genellikle ancak hasar oluştuktan sonra ortaya çıkar. Ve ne kadar çok içilirse, zarar o kadar büyük olur.
İçmek sindirim sisteminizdeki dokulara zarar verebilir ve bağırsaklarınızın yiyecekleri sindirmesini, besinleri ve vitaminleri emmesini engelleyebilir. Sonuç olarak yetersiz beslenme meydana gelebilir.
Aşırı içme ayrıca şunlara da yol açabilir:
Gaz
Şişkinlik
Karnınızda bir dolgunluk hissi
İshal veya ağrılı dışkı
Ağır şekilde içen kişiler için ülser veya hemoroit (dehidrasyon ve kabızlık nedeniyle) görülebilir. Ve tehlikeli iç kanamaya neden olabilirler. Erken teşhis edilip tedavi edilmezse ülserler ölümcül olabilir.
Çok fazla alkol tüketen kişiler kanser riski altında olabilir. Sık içki içen kişilerde ağızda, boğazda, yemek borusunda, kolon veya karaciğerde kanser gelişme olasılığı daha yüksektir. Düzenli olarak birlikte tütün içen ve kullanan kişilerde daha da büyük bir kanser riski vardır.
Alkol kalbinizi ve ciğerlerinizi etkileyebilir. Kronik alkol içen kişilerde, içmeyenlere göre kalp ile ilgili sorunlar riski daha yüksektir. İçen kadınların, içen erkeklere göre kalp hastalığına yakalanma olasılığı daha yüksektir
Dolaşım sistemi komplikasyonları şunları içerir:
Yüksek tansiyon
Düzensiz kalp atışı
Vücuda kan pompalama zorluğu
İnme
Kalp krizi
Kalp hastalığı
Kalp yetmezliği
Gıdalardan vitamin ve mineralleri emmedeki zorluk anemiye neden olabilir. Bu, düşük kırmızı kan hücresi sayınızın olduğu bir durumdur. Aneminin en büyük belirtilerinden biri yorgunluktur.Hamileyken alkol alan kadınlar, doğmamış çocuklarını riske atarlar. Fetal alkol sendromu bozuklukları (FASD) ciddi bir sorundur. Alkol içmek ayrıca kas güçsüzlüğüne, kramplara ve sonunda atrofiye neden olabilir.
Alkollü içecekler vücudunuzun doğal bağışıklık sistemini büyük ölçüde azaltır. Bu, vücudunuzun istilacı mikrop ve virüslerle savaşmasını zorlaştırır.
Uzun bir süre boyunca yoğun şekilde içki içen kişilerin genel popülasyona göre zatürre veya tüberküloza yakalanma olasılığı daha yüksektir. Dünya çapındaki tüm tüberküloz vakalarının yaklaşık yüzde 10’u alkol tüketimine bağlanabilir. Alkol içmek ayrıca ağız, göğüs ve kolon dahil olmak üzere çeşitli kanser türlerine yakalanma riskinizi artırır.
Kaynak: 1
AlkolünSağlığaZararları,AlkolünSağlığaEtkileri,AlkolveKorona,AlkolZatürre,AlkolveDolaşımSistemi,AlkolSindirimSistemi,İçkiİçmeninSağlığaZararları
The post Alkolün Sağlığa Zararları Nelerdir? first appeared on Kampüs Kod.]]>Türkiye’de termal turizmin başını çeken şehirleri sıralamaya devam ediyoruz.
Kütahya’da termal turizm oldukça hareketlidir… Şehirde çok sayıda kaplıca ve termal kaynak yer alıyor. Türkiye genelinde Bakanlar Kurulu kararı ile ilan edilen 80 termal turizm merkezinden 8 tanesi Kütahya’da bulunmaktadır. Kütahya kaplıcaları her yıl çok sayıda yerli ve yabancı turist tarafından ziyaret ediliyor. Şehirde bulunan Ilıca Kaplıcaları yemyeşil bir ormanın içinde oluşu ile dikkat çekiyor.
Eynal Kaplıcası için en güzel yorumlardan bir tanesi ise 1671 yılında Evliya Çelebi tarafından yapılmıştır: Dünyada pek çok kaplıca gezdim, gördüm ancak Eynal Kaplıcası gibisini görmedim, diyen Çelebi’nin şüphe yok ki, bir bildiği var.
Şifalı suları ile İnegöl’de konumlanmış Oylat Kaplıcaları da gidilmesi gereken termal turizm merkezlerinden biri. Kireçlenme, böbrek rahatsızlıkları, kadın hastalıkları, cilt ve deri problemlerine dair şifalı sıcak suları ile sağlık dağıtan Oylat’ta, gerek yaz aylarında gerekse kış aylarında tatil yapabilmeniz sağlanıyor.
Osmanlı dönemindeki hamam kültürünü devam ettiren kaplıcanın 40 derece olan suyunun, özellikle ağrılı sinir hastalıkları için etkili olduğu biliniyor.
Doğu Anadolu Bölgesi’nin önemli termal turizm merkezlerinden Ağrı’nın Diyadin ilçesinde, 48 kilometrekarelik alanda bulunan kaplıcalar, sonbaharda şifa arayanların uğrak yeri haline geliyor.
Kaplıcalardan kurulmuş şehri andıran bölgede hizmet veren kaplıca tesisleri, yılın 12 ayı cilt ve romatizma hastalıkları başta olmak üzere çeşitli rahatsızlıklarına şifa arayanları ağırlıyor.
Karahayıt Kaplıcaları, Denizli Karahayıt Mahallesi’ndedir. Yılın her mevsiminde ana kaynağından çıkan kendine has kırmızı renkli şifalı termal suyun ve termal çamurun sıcaklığı 58 ºC olup Ege Üniversitesi hidroklimatoloji enstitüsünün vermiş olduğu rapora göre içerdiği zengin mineralleri ile eşsiz bir sağlık kaynağıdır.
Kalsiyum miktarı ve kalitesiyle Karahayıt Kırmızı Suyun bir çok faydası bulunmaktadır. Kırmızı Suyu ister vücudunuza sürerek isterseniz de su niyetine içerek yararlanabilmektesiniz. Vücut yıkanma yerleri için aynı bir ortam bulunurken içmek isteyen vatandaşlar içinde ayrı olarak özel su veren bir tesis bulunmaktadır.
İçme suyu olarak uygulanan yöntem de ise; yemek ve mide borusu hastalıklarının tedavisinde, kalsiyum ihtiyacının karşılanmasında, gastrointestinal sisteminin çalışma bozukluklarında ve kemik erimesinin önlenmesi tedavilerinde kullanılmaktadır.
Ülkemizin dört bir yanına dağılmış şifalı suların en önemlilerinden biri olan Kuzuluk Kaplıcası, Sakarya ilinin Akyazı ilçesinde yer alıyor. Sakarya’nın en önemli kaplıcası olan Kuzuluk, Selçuklular zamanından beri bilinen bir sağlık kaynağı olma özelliğini taşıyor.
Kuzuluk kaplıca suyu; Ortopedik ameliyat ve kaza sonuçlarının rehabilitasyonu, mide, bağırsak, karaciğer ve safra kesesi hastaıkları ve kronik iltihapları, kan dolaşımı, idrar yolları ve kadın hastalıkları, cilt ve deri hastalıkları, sinir sistemi rahatsızlıkları ve solunum yolu hastalıkları, çocuk felci ve bazı çocuk hastalıkları, kireçlenme ve kırık – çıkık sekelleri, aşırı kilolar ve böbrek taşları ile her türlü romatizmal hastalığın tedavisi için şifadır.
Kaplıca,TermalSu,MeşhurKaplıcalar,ŞifalıSular,Bursa,Denizli,Ağrı,Kütahya,Sakarya,Eynal,Kuzuluk,Oylat,Diyadin
The post Türkiye’nin En Ünlü Kaplıcaları-II first appeared on Kampüs Kod.]]>Termal suların faydaları saymakla bitmiyor. Metabolizma hızını artıran, kükürt içeriğiyle sinir sistemini uyarıp kan dolaşımını hızlandıran termal sular sindirim sistemi, kalp ve damar rahatsızlıkları gibi problemlere de iyi geliyor. Sedef, egzama, akne gibi cilt sorunlarına da faydaları kanıtlanan termal sular ruhsal anlamda da bir ferahla sağlıyor.
Ülkemizde en çok rağbet edilen kaplıcaları sizler için derledik.
Türkiye’nin termal kaplıcaları söz konusu olduğunda akla gelen ilk şehir kesinlikle Afyonkarahisardır.Türkiye’nin termal başkenti olarak görülen Afyonkarahisar, iç ısıtacak,sağlığa faydalı kaplıca suları ile meşhurdur. Sonbahar ve kış aylarında güzel bir kaplıca tatiline çıkmak isteyenler rotalarını Afyon kaplıcalarına doğru çevirebilir. En bilinen ve sıklıkla tercih edilen Afyonkarahisar Kaplıcaları arasında Gazlıgöl efsanesi ile nam salmış Gazlıgöl Termal Turizm Merkezi, Ömer Kaplıcası, Gecek Kaplıcası, Heybeli Termal Turizm Merkezi ve Hüdai Termal Turizm Merkezi sayılabilir.
Sandıklı’da bulunan Hüdai Kaplıcaları, çamur banyolarıyla da meşhur. Yaklaşık 72 derece sıcaklıkta yeryüzüne çıkan su toprakla bir araya geldiğinde çamura dönüşüyor. Bu çamurda banyo yapıldığında solunum yolu rahatsızlıkları ve cilt hastalıkları tedavisi için ilerleme kaydediliyor. Gazlıgöl’den çıkan termal su ise içinde bulunan farklı minerallerle idrar yolları, safra kesesi ve böbrek taşı gibi problemlere iyi geliyor.
Şifalı sularıyla dünya sıralamasında önde gelen şehirlerden biri de Ankara’dır. Kızılcahamam ise, artık marketlerde bile rastlayabildiğimiz doğal içilebilen maden sularıyla meşhur olan bir ilçe. Ankara’nın kuzeyinde bulunan Kızılcahamam Kaplıcası, Roma ve Selçuklular zamanında da işletildiği bilinen Büyük ve Küçük Kaplıca’dan oluşuyor.
Ankara’da öne çıkan diğer termal kaplıcalar arasında Ayaş Kaplıcaları, Beypazarı – Dutlu – Tahtalı Kaplıcaları, Kapullu Kaplıcası ve Haymana Kaplıcası yer alıyor.
Balıkesir’in Gönen ilçesinde bulunan Gönen Kaplıcası’nın suyundan hem içerek hem de banyo yaparak faydalanılabiliyor.Hipertermal bir hipotonik maden suyu olan Gönen kaplıcaları, 78 derecelik yüksek su sıcaklığı ile biliniyor.Yüksek sıcaklık sebebiyle banyo için havuzlarda soğutulmuş su kullanılıyor. Gönen Kaplıcası’nın suyu 2012 yılında “dünyanın en mineralli suyu” olarak tescillendi. 600 metrekarelik bir alana yayılan kaplıca, aynı zamanda “doğa harikası” olarak isimlendiriliyor.
Susurluk Kaplıcaları, Sındırgı ve Emendere kaplıcaları, Pamukçu Termal Tesisleri ve Hisaralan Kaplıcaları da Balıkesir’de bulunmaktadır.
Türkiye’nin en önemli jeolojik noktalarından biri üzerinden konumlanan Bolu’da önemli termal su kaynakları bulunuyor. Ortalama sıcaklığı 40 ile 45 derece arasında değişen termal sular öyle şifalı ki Evliya Çelebi, Seyahatnamesi’nde bile bahsetmiş. Hem yıkanmak hem de içmek için elverişli olan termal sular içinde sülfat, kalsiyum, magnezyum ve florür bulunduruyor.
Bolu aynı zamanda ünlü Kartalkaya Kayak Merkezi ile de ünlü bir şehir. Kar yağışının başlamasıyla burada kayak yapabilir, sonrasında kaplıcada dinlenip şifalı sulardan yararlanabilirsiniz.
Türkiye’de termal ve kaplıca kelimeleri geçince Afyon’un ardından akıllara gelen şehirlerden biri,Yalova. Ülkemizde termal oteller bakımından en zengin şehir olan Yalova’da Türkiye’nin en önemli kaplıcaları bulunuyor. Yalova’dan çıkan termal sular kükürt ağırlıklı ve suların ortalama sıcaklıkları 55-60 derece arasındadır.Armutlu Kaplıcası, radyoaktivitesi yüksek kaplıcalar sınıfında bulunuyor.
Doğal güzelliklerinin yanı sıra tarihi ve kültürel değerleriyle de kendini gösteren Yalova, yüz ölçüm olarak Türkiye’nin en küçük ili olsa da sunduğu değerler açısından oldukça zengin.
Kaplıca,KaplıcaTurizmi,EnÜnlüKaplıcalar,Afyon,Yalova,Ankara,Balıkesir,Bolu,Spa,TermalSular
The post Türkiye’nin En Ünlü Kaplıcaları-I first appeared on Kampüs Kod.]]>Vegan beslenme çocuklar için faydalı mı, zararlı mı?
Çocuklarda vegan beslenmenin etkileri neler?
Vegan beslenmek çocuklar için faydalı mı, zararlı mı?
Ebeveynlerin en büyük kaygılarının başında çocuklarını yeterli ve doğru şekilde beslemek geliyor. Bazı anne-babalar da bu nedenle vegan beslenmeye başvurabiliyor.
Bebekleri ve Çocukları Vegan Beslemek Doğru mu, Yanlış mı?
Helsinki Üniversitesi’nden yapılan yeni araştırma, özellikle vegan diyeti ile beslenen küçük çocuklarda bulunabilecek potansiyel eksikliklere baktı. Daha sonrasında ise bunları, düzenli omnivor diyeti yiyen çocuklarda bulunan aynı vitamin seviyeleriyle karşılaştırdı.
Genel olarak, vegan besinler yiyen kişilere iyotun yanı sıra D vitamini ve B12 takviyesi almaları tavsiye ediliyor. Bazı durumlarda çinko, kalsiyum, demir ve B2 takviyesi de gerekli olabiliyor. Çalışma, bu vitamin ve minerallerden vegan besinler ile beslenen küçük çocukların, D vitamini haricinde, omnivor diyetle beslenen çocuklarla aynı seviyelerde olduğunu buldu.
Araştırma notlarına göre vegan aileler çocuklarına iyot ve düzenli B12/D vitamini takviyesi sağladılar. Ancak görünüşe göre yetişkinlere dayalı olarak yapılan öneriler küçük çocuklar için etkili olmayabilir. Üstelik bu “önemli ölçüde düşük” D vitamini seviyeleri, takviyelere ve seviyelerin güneşe maruz kalmanın en yüksek olduğu yaz sonunda test edilmesine rağmen ortaya çıktı.
Ayrıca bu araştırma, vegan besinlerle beslenen çocukların A vitamini, HDL ve LDL kolesterolü ve temel amino asit dokosaheksaenoik bakımından daha düşük olduğunu buldu. Bununla birlikte, aynı çocukların “dikkat çekici derecede yüksek” folat seviyelerine sahip olduğu tespit edildi. Küçük çocuklarda vegan beslenmenin etkisini daha iyi anlamak için ek araştırmalar gerekli olsa da, bulgular yetişkinlere odaklanan araştırmanın gençlere göre tahmin edilemeyeceğini gösteriyor.
#evdeKal #kampüsteKal
Çoğu çocuk yattıktan sonra 20 dakika içinde uykuya dalar. Çocukların uyumasının ne kadar sürdüğü, vücutlarının ne kadar uykulu olduğuna ve ayrıca gündüz ve yatma zamanı rutinlerine bağlı olabilir. Uyku vakti rutinleri, çocukların yatmadan önce rahatlamalarına yardımcı olur, böylece daha kolay uykuya dalabilirler.
Çocuklar gece boyunca kısa bir süre uyanırlar ancak uyanık olduklarının farkında olmayabilirler. Uykuda kalmak için çocukların bu kısa uyanma dönemlerinden sonra kendi kendilerine uykuya dalabilmeleri gerekir.
Şunlar yardımcı olabilir:
Çocuğunuzun uyku düzeninde kaliteli bir değişiklik yapmaya çalıştığını veya yeni bir rutin denediğini fark ettiğinizde çocuğunuzu övmek her zaman iyi bir fikirdir.
Uyku sorunları çocuğunuzun ruh halini, okul çalışmalarını veya ilişkilerini etkileyebilir. Uyku problemleri 2-4 haftadan daha uzun sürerse bir uzmandan yardım almalısınız.
Kaynak: 1
The post Çocukların Daha Kaliteli Uyuması İçin 10 İpucu first appeared on Kampüs Kod.]]>Gıda Güvenliği, yiyeceklerin gıda kaynaklı hastalıklardan hastalanma riskini en iyi azaltacak şekilde işlenmesi, hazırlanması ve saklanması anlamına gelir.
Sağlıklı beslenme, kalorileri yönetmekten veya besin açısından zengin gıdalardan dengeli bir diyet seçmekten daha fazlasıdır. En iyi sağlıklı beslenme planları, gıda zehirlenmesini ve gıda kaynaklı hastalıkları önlemeye yardımcı olan güvenli gıda işleme, pişirme ve saklama uygulamalarını da içerir.
Gıda güvenliği, günlük yaşamın çeşitli farklı alanlarını kapsayan küresel bir sorundur.
Gıda güvenliği ilkeleri, gıdanın kontamine olmasını ve gıda zehirlenmesine neden olmasını önlemeyi amaçlar. Bu, bazıları aşağıdaki gibi çeşitli farklı yollarla sağlanır:
Tüm yüzeyleri, ekipmanı ve aletleri uygun şekilde temizlemek ve sterilize etmek
Özellikle el yıkama olmak üzere yüksek düzeyde kişisel hijyen sağlamak
Yiyeceklerin sıcaklık, çevre ve ekipman açısından doğru şekilde saklanması, soğutulması ve ısıtılması
Etkili haşere kontrolünün uygulanması
Gıda alerjilerini, gıda zehirlenmesini ve gıda intoleransını anlamak
İşinizin bir parçası olarak veya evde yemek pişirirken, neden yiyecekle uğraştığınıza bakılmaksızın, her zaman uygun gıda güvenliği ilkelerini uygulamak çok önemlidir. Bir gıda işleme ortamında, birçok potansiyel gıda tehlikesi mevcuttur ve bunların çoğu ciddi sonuçlar doğurur.
Dört basit adımı (Temizleyin, Ayırın, Pişirin ve Sakinleştirin) izlemek, ailenizi evde gıda zehirlenmesinden korumaya yardımcı olabilir.
Yiyecek Türüne Göre Yiyecekleri Güvenli Tutun: Belirli yiyecekleri güvende tutmak ve gıda zehirlenmesini önlemek için en son ipuçlarını ve teknikleri öğrenin.
Mevsim Türüne Göre Yiyecekleri Güvende Tutun: İster küçük bir yaz yemeği, ister büyük bir tatil kutlaması, bir kamp gezisi veya bir akşam yemeği planlıyor olun, kendinizi ve konuklarınızı olumsuz sonuçlardan korumak için yiyeceklerin muhafazına dair önlemler almanız gerekir.
Afet veya Acil Durumda Gıda Güvenliği: Kasırga, sel, yangın veya güç kaybı gibi acil durumlarda ve sonrasında yiyecekleri nasıl güvenli tutacağınızı öğrenin.
Gıda zehirlenmesi her yıl sadece 128.000 Amerikalıyı hastaneye göndermekle kalmaz, aynı zamanda uzun vadeli sağlık sorunlarına da neden olabilir. Şu dört basit adımı izleyerek ailenizi evde gıda zehirlenmesinden korumaya yardımcı olabilirsiniz:
Temizleyin:
Elleri, Kapları ve Yüzeyleri Sık Sık Yıkayın
Sizi hasta edebilecek mikroplar; yemekleriniz, elleriniz, mutfak eşyaları, kesme tahtaları ve tezgahlarınız dahil mutfağınızın birçok yerinde hayatta kalabilir.
Ellerinizi doğru şekilde yıkayın:
Sade sabun ve su kullanın ; ellerinizin arkasını, parmaklarınızın arasını ve tırnaklarınızın altını en az 20 saniye ovun. Zamanlayıcıya mı ihtiyacınız var? “Mutlu Yıllar” şarkısını baştan sona iki kez mırıldanın.
Ellerinizi durulayın, ardından temiz bir havluyla kurulayın.
Özellikle mikropların yayılabileceği şu önemli zamanlarda ellerinizi sık sık yıkayın:
Ayırın:
Çapraz Kontamine Etmeyin
Belirli yiyecek türlerini ayrı tutun:
Doğru Sıcaklıkta Pişirin:
Gıdaları Uygun Şekilde Soğutun ve Dondurun:
GıdaGüvenliği,GıdaGüvenliğiNedir,GıdaGüvenliğinde4Adım,Temizleme,Pişirme,Ayırma,Soğutma
The post Gıda Güvenliği Nedir?Gıda Güvenliği İçin Dikkat Edilmesi Gerekenler first appeared on Kampüs Kod.]]>Bununla birlikte, günümüzdeki spa, dünyadaki en uzun süredir devam eden sağlık uygulamalarından bazılarına dayanan derin köklere sahiptir. Bu nedenle, tedavilerin kökenlerini öğrenmekle ilgileniyor veya kaplıcaların dünya çapında nasıl farklılık gösterebileceği hakkında daha fazla bilgi edinmek istiyorsanız, daha fazlasını öğrenmek için okumaya devam edin.
Spa kelimesi nereden geliyor?
Spa kelimesinin şifa uygulamaları ile nerede ilişkilendirilmeye başladığına dair net bir cevap olmamasına rağmen, terimin etimolojisi hakkında iki ana teori vardır:
Pek çok insan geleneksel kaplıcaları Roma hamamlarıyla ilişkilendirirken, kaplıca tipi terapilerin binlerce yıl öncesine ait, maden sularının iyileştirici gücüne inancın olduğuna dair kanıtlar vardır. Health and Fitness Travel’ın kurucu ortağı Paul Joseph şöyle açıklıyor: “Kaplıcalar, şifalı sular, talasoterapi, hidroterapi ve kaplıcalar binlerce yıl öncesine dayanıyor – Yunanlılar ve Romalılardan çok önce yapılan eski bir uygulama!”
Yıkanmanın basit bir hijyen ritüelinden ziyade iyileştirici bir süreç olarak kullanıldığına dair ilk yazılı kayıtlardan biri, M.Ö. 460 ile 370 yılları arasında 2000 yıl önce hayatta olan antik Yunan filozofu Hipokrat’a aittir. Hipokrat, tüm rahatsızlıkların sebebinin vücut sıvılarının dengesizliği olduğunu öne sürmüş ve “Sağlığa giden yolun her gün aromatik banyo ve kokulu masaj yapmaktan geçtiğini” savunmuştur.
Banyoyu bir hastalık tedavisi olarak kullanan bu işlem balneoterapi olarak bilinir ve kaplıcaya gitmenin temel ilkesi olarak kabul edilir. Etkisi bugün mineral içeren tedavilerden veya yüzdükten sonra spa küvetine atlamaktan tutun, deniz suyunda yüzerek cildi iyileştirmeye kadar her şeyde görülebilir.
Erken tarihlerinde, şifalı banyoların birincil kullanımı, Augustus döneminde MÖ.27’den itibaren Romalı askerlerin yaralarını iyileştirmekti, MÖ. 14’e kadar. O sıralarda Roma’da termal olarak bilinen yaklaşık 170 hamam vardı ve şehrin tüm sakinlerinin hamamları bir dinlenme ve rahatlama biçimi olarak görmeye başlaması uzun sürmedi. Romalılar, Britanya’da türünün ilk örneği olan Bath’daki kaplıcaların etrafına bir kaplıca inşa ettiler.
1326’da Belçika Liège’den bir demir ustası olan Collin le Loup, Belçika’nın Spa kasabasında kalybeat kaynaklarını keşfetti. Sonunda bu kaynaklar etrafında ünlü bir sağlık tesisi büyüdü ve ‘spa’ terimi, doğal kaynakların yakınında bulunan herhangi bir sağlık tesisine atıfta bulunmaya başladı ve bireysel kaynaklar, fayda sağladıkları düşünülen hastalıkla ilişkilendirildi.
Bununla birlikte, kaplıcaya gitme ile ilgili ritüellerin gelişmesi sadece Avrupa’da değildi. Japon ryokanından, Türk hamamlarına ve Fin saunalarına / buhar odalarına kadar dünya çapında farklı şifa tesisleri büyüyordu. Elizabeth dönemine gelindiğinde, spa tatil köyleri tamamen İngiliz kültürüne yerleşmişti ve o zamandan beri daha gelişmiş hale geldiler, ancak yine de mütevazı, onarıcı kökenlerine sadık kaldılar.
Yeraltındaki sıcak su kaynağının yeryüzüne çıktığı noktalarda kurulan hamam benzeri tesislere kaplıca adı veriliyor. Kaplıcanın kapalı ve ılıca kelimelerinin birleşmesiyle ortaya çıktığını da ekleyelim.
Osmanlı İmparatorluğu zamanında da kaplıca geleneği devam etmiş ve sıcak su kültürüne büyük ilgi gösterilmiştir. Osmanlı kaplıcaları Türk Hamamı tanımlamasıyla dünya çapında ün kazanmıştır.
KaplıcaTarihi,SpaKökeni,SpaNeDemek,Hipokrat,Kaplıca,Spa