Milli Eğitim Bakanlığının Önerdiği 10 Kitap

0
227
kitap önerisi kapak resmi-kampuskod.com
kitap önerisi kapak resmi-kampuskod.com

kitap okumak Türk insanının ihtiyaç listesinde 235. sırada yer alıyor. Bu yüzden çocuklarımız ve yarınlarımız için okuma alışkanlığı şart. Şimdi sizler için 100 temel eserin arasından seçtiğimiz 10 kitabı ayrıntılı şekilde listeledik. Ortaöğretim için önerilen bu kitaplar bizce her yaş grubuna hitap ediyor. önce siz başlayın okumaya. 🙂

#evdeKal #kampüsteKal 🙂

1. Açlık (Knut Hamsun)

açlık kitap
açlık kitap

Açlık (Norveççe: Sult), Norveçli yazar Knut Hamsun tarafından kaleme alınmış ve 1890 yılında ilk baskısı yapılmış bir romandır. Roman, 20. yüzyılın edebi açılışı olarak görülmekle beraber, modern ve psikolojik sürükleyici edebiyatın en önemli örneklerinden biri olarak kabul edilmektedir. Karmaşa halindeki insan zihninin mantıksızlığını kimi zaman duygusal kimi zamansa esprili bir dille yansıtmaktadır. Bu roman ölmek pahasına olsa bile alın teri dökmediğin parayı kabul etmemeyi anlatmaktadır.

Roman, Türkçeye ilk kez 1934 yılında Peyami Safa tarafından çevrilip, Resimli Ay Matbaası tarafından basılmıştır.

2. Akdeniz (Panait Istrati)

Akdeniz (Panait Istrati)
Akdeniz (Panait Istrati)

Akdeniz Panait Istrati’nin romanıdır. Kitap Adrien adlı kahramanın İskenderiye, Kahire, Beyrut, Şam… gibi Akdeniz şehirlerinde başından geçenleri anlatmaktadır. Farklı din, dil ve ırktaki insanların birlikteliğini inceler.

Kahramanlar
– Adrlen
– Mihail
– Musa
– Sara
– Titel
– Salomon Klein
– Simon Herdan

3. Babalar ve Oğullar (Turgenyev)

Babalar ve Oğullar (Turgenyev)
Babalar ve Oğullar (Turgenyev)

Babalar ve Oğullar, İvan Turgenyev’in 1862’de kaleme aldığı en meşhur eseridir. Romanın Rusça adı Отцы и дети (Ottsı i Deti)’dir. Birebir anlamı “Babalar ve Çocuklar” olan bu roman Türkçeye “Babalar ve Oğullar” olarak tercüme edilmiştir.

Konular
Günah ve kefaret
Tipik bir nihilist olan Bazarov ile 1840’ların tipik bir liberali olan Pavel arasında nihilizmin doğası ve Rusya’ya olan faydası üzerine geçen ve “babalar (1840’ların liberalleri)” ile “oğullar (nihilistler)” olarak temsil edilen tartışmalardır. Bazarov’un deyimi ile: “Aristokrasi, liberalizm, terakki ve ilkeler” bir sürü yabancı ve kullanışsız kelimelerdir.

Bazarov, Pavel’e “…içinde bulunduğumuz hayatta aileye veya sosyal tabakaya dair mutlak ve acımasız bir inkarı hak etmeyen bir tane merci” göstermesi durumununda nihilizmden vazgeçeceğini söylemiştir. Bazarov, geleneksel Rusya ile özdeşleşmiş her şeyi küçümsemesine ve hafife almasına rağmen, salt bilimin hâlâ bir amacı ve değeri olduğuna inanır.

İnsani duygular ve bir bedel olarak sevgi
İnsani duygular ile yüzleşmek, özellikle de Anna Odintsova’ya aşık olmak Bazarov’un nihilizmini paramparça eder. Bazarov’un nihilizmi, karşılıksız aşktan duyduğu ızdırap ile savaşmaya yetmez ve bu O’na, iddialarına sıkı sıkıya sarılacak güçte olmadığı umutsuzluğunu aşılar.

Odintsova tarafından reddedilen Bazarov ailesinin yanına döner. Bazarov, Arkadi’ ye şu şekilde yakınmaktadır: ” …ailem, hayat ile o kadar meşgul ki, kendi anlamsızlıklarını bile önemsemez hale gelmişler, hiç ama hiç umurlarında değil… Ben ise… Sadece sıkıntı ve öfke hissediyorum. “Duyguları ile baş edemediği fikri O’nu derin bir üzüntüye ve hayata karşı ilgisizliğe mahkûm eder.

Ve daha sonra, genç, güzel ve mütevazı tavırları ile dikkat çeken esrarengiz Anna Odintsova ortaya çıkar. İyi bir evlilik geçirmiş olmanın ve bir süredir de genç bir dul olmanın olgunluğuna sahip olan Anna Odintsova aşırı derecede lüks ve görkemli bir konutta yaşamaktadır. Turgenyev, romanın basıldığı yıl kaleme aldığı bir mektubunda Anna’yı “Hayalimizdeki ve merakımızdaki soğuk ve genç bir epiküryan hanımın dişi asaletinde doldurduğu yerin tasviri” şeklinde tasarladığını bildirmiştir. Turgenyev’in oluşturduğu kurgular tıpkı Bazarov örneğinde olduğu gibi yazarın entelektüel tasarımıyla ortaya çıkan, karışık ve hayret verici, öte yandan da yazarın hayatından parçalara ait olan figürlerdir.

İlk bakışta, özgür ve bekar bir bayan olan Anna; açık sözlü, farklı ve pek zeki olan Bazarov’dan oldukça etkilenmiş gibi görünüyor. İstemeden de olsa, kendini kadın avcısı olarak niteleyen bu adamı baştan çıkarmak yönünde sağlam adımlar atıyor ve O’nu karşılıklı olan aşkını dile getirmeye mecbur bırakıyor. Söylediklerinde tam bir samimiyete sahip olan Anna, “mutsuz” olduğunu, “peşinden gidecek” hiçbir arzusu olmadığını ve onu hayata “ya hep ya hiç” derecesinde bağlayacak kadar “güçlü bir bağ” kurmayı ne kadar çok istediğini söylüyor: ” Bir yaşama karşılık diğer bir yaşam. Benimkini al, seninkini ver, pişmanlıklar olmadan, geriye dönüş olmadan. “

Ve nihayet bir süre sonra, Bazarov inadından vazgeçerek aşkını itiraf ediyor fakat Odintsova tarafından kaba bir biçimde reddediliyor. Daha sonra ise, sırf korktuğundan ötürü hakiki aşkı sunan bir şansı geri çevirmiş olabileceği için kendini suçluyor ve eziyet çekiyor. Nihai kararını veriyor; ” Hayır. Allah neyi yaşatacağını bilir; kimse bu tür şeyleri hafife alıp, çocuk oyuncağı sanmamalı.”

Ancak Turgenyev bizlere Arkadi ve Nikolay’yın, evliliklerinden ve kiracılara verdikleri bir çiftliği işletmekten duydukları mutluluğun, Bazarov’un kozmik çaresizliğine ve umutsuzluğuna kıyasla bir çözüm olduğunu açıklıyor (Arkadi, aslında Anna’ya aşık olmasına rağmen, Anna Odintsova’nun kızkardeşi Katya ile evleniyor). Bazarov ve yaşlılar arasındaki çatışma Bazarov’un Pavel’i bir düelloda yaralaması ile meydana çıkıyor. En sonunda, Turgenyev de Bazarov’un “hiçlik prensibini” reddediyor (Nihilist düşünce, hayatın hiçlik derecesinde önemsiz olduğunu ve ölümden sonra hiçbir şey olmadığını savunur). Bazarov, ayrıldıktan ve ailesine yanına döndükten sonra tifüs hastalığına yakalanıp ölüyor. Kitabın son paragrafında Bazarov’un mezarını ziyaret eden ailesi tasvir ediliyor.

Birbirlerine destek olarak yavaş yavaş yürür, demir parmaklığa yaklaşıp yere diz çökerler, uzun uzun ağlar, altında oğullarının yattığı dilsiz mezar taşına gözlerini ayırmadan uzun uzun bakarlar. Bir iki sözcük ederler aralarında, mezar taşının üzerindeki tozu temizlerler, çam ağacının dalını düzeltirler: sonra tekrar dua ederler, oğullarına, onun anılarına en yakın oldukları bu yerden uzun süre ayrılamazlar… Boşuna mıdır dersiniz onların ettikleri dualar? Ah, evet! Bu mezarda ne denli tutkulu, günahkar, isyankar bir yürek yatıyor olursa olsun, üzerinde yetişen çiçekler gene de masum gözleriyle uysal, sakin bakar bize: yalnızca ebedi huzurdan, doğanın “kayıtsız”, büyük huzurundan değil, ölümsüz barıştan, sonsuz yaşamdan da söz ederler…
Sevgileri sayesinde Bazarov’u hatırladılar ve Bazarov böylece ölümün üstesinden geliyordu, ama sadece diğer insanların sevgisi sayesinde bunu başarabilmekteydi. Babalar ve Oğulları okuyan ve Bazarov karakterini oldukça takdir eden Fyodor Dostoyevski, benzer bir temayı Suç ve Ceza romanında Raskolnikov’un dine duyduğu kefaret hissini (İsa aşkı ile) anlatırken kullanmıştır.

4. Beyaz Diş (Jack London)

Beyaz Diş (Jack London)
Beyaz Diş (Jack London)

Beyaz Diş veya orijinal adıyla White Fang, (1909) Jack London’un bir romanıdır. Roman ilk kez seri halinde, 1906 mayısından, ekimine kadar The Outing Magazine adlı dergide yayınlanmıştır. Kitap birçok dile çevrilmiş ve birçok yayınevi tarafından yayımlanmıştır. Kitaptaki yerler Rusya, Kanada ve Amerika’da bulunmaktadır. Diğer kardeşlerinden farklı olarak gri doğan bir kurt yavrusunun hikâyesi anlatılmaktadır.

5. Beyaz Gemi (Cengiz Aytmatov)

Beyaz Gemi (Cengiz Aytmatov)
Beyaz Gemi (Cengiz Aytmatov)

Beyaz Gemi, Kırgız yazar Cengiz Aytmatov’a ait roman.

Konusu:
Issık Gölü civarında geçen kitapta küçük bir çocuğun gözünden dönemin Sovyet yönetimine eleştirel bir yaklaşım getirilmektedir. Romanın kahramanlarından Mümin dede gelenekçiliğin temsilcisi iken damadı Orozkul ise yozlaşmanın çarpıcı bir örneğini oluşturur. Kitap Sovyet döneminin sıkıntı, ümit, ve beklentilerini yansıtır. Roman annesi ve babası ayrılınca dedesi tarafından büyütülen bir çocuğun gözünden dünyayı anlatmaktadır. Orozkul orman işçilerinin amiri konumundadır. Aynı zamanda Mümin’in kızı ile evlidir. Çocuğu olmayan Orozkul eşini sürekli dövmektedir. Mümin ise buna seslenememektedir; çünkü Orozkul’un yanında çalışmaktadır. Yaşlı olduğu için bu saatten sonra başka yere gitmeye cesareti yoktur. Dedesinin anlattığı masallarla büyüyen çocuğun hayal dünyası çok zengindir. Dedesinin yaptığı havuzda yüzen çocuk balık olmayı istemekte ve böylece Isık Göl’deki Beyaz Gemiye ve hayalindeki babasına kavuşacağı günü düşlemektedir. Çocuğun okuma çağı gelmiştir ve dedesi ona bir çanta alır. Okula başlayan çocuk çok mutludur. Mesafe uzun olduğu için dedesi onu her gün okula götürmekte ve okuldan almaktadır. Bir gün Orozkul ile dağdan getirdikleri tomruk suda kalınca dedesi torununu almaya gecikir. Orozkul zalim olduğu için Mümin’i bırakmak istemez. Mümin’in verdiği karar romanın sonunu hazırlayan olayların başlangıcı olur.

6. Bir Bilim Adamının Romanı (Oğuz Atay)

Bir Bilim Adamının Romanı (Oğuz Atay)
Bir Bilim Adamının Romanı (Oğuz Atay)

Bir Bilim Adamının Romanı, Oğuz Atay’ın İTÜ İnşaat Fakültesi’nden hocası olan Prof. Dr. Mustafa İnan’ın yaşam öyküsünü anlattığı romanıdır. Kitap İletişim Yayınları’ndan çıkmıştır ve 270 sayfadan oluşmaktadır.

Romanın ilk bölümünde Mustafa İnan’ın çocukluğundan, mezuniyetine kadar gelişen olaylar aktarılır. Mustafa İnan, 1911 yılında Adana’da bir posta memurunun oğlu olarak dünyaya gelmiştir. Dünya Savaşı yıllarına denk gelen çocukluğu boyunca Anadolu’nun zorluklarla dolu engellerinden başarıyla çıkmıştır, öğrencilik hayatında oldukça başarılı bir öğrenci olmuştur.

İkinci bölümde idealist bir akademisyen olarak, üretken ve başarılı bilimsel faaliyetlerde bulunan bir aydın olarak yaşadığı süreç aktarılır. Eşi Jale Hanım ile nasıl tanıştığı ve evliliği hakkında bilgiler de yer alır. Mustafa İnan, bilime karşı büyük bir tutku beslemiş, sadece mühendislik değil edebiyattan, felsefeye kadar birçok ilmi ve düşünsel alanlarla ilgilenmiştir. Yahya Kemal’in sohbetlerinin sıkı takipçisidir. Maddiyata önem vermeyen sadece bilime çaba harcamayı üstün değer sayan İnan, kendisine sunulan her türlü siyasi ve parasal işleri reddetmiştir. Eğitimciliğine ve bilimine önem vermeye devam eder.

Tüm idealist bilim adamları gibi yoğun çalışma temposu içerisinde beden sağlığını ihmal eden İnan, 1967 yılında lösemi hastalığından ötürü ölmüştür. Kendisinin eğitime ve ilme karşı derin tutkusu onu hastalığına rağmen öğrencilerinden ayrı kalmama çabasına sürüklemiştir.

Oğuz Atay, derin sevgi ve saygı beslediği hocası Mustafa İnan’ın idealist kişiliğinin tüm ilme merak duyan ülke gençlerine saygın bir bilim adamı portresi olarak, Bir Bilim Adamının Romanı’nı yazmıştır.

7. Yılkı Atı (Abbas Sayar)

Yılkı Atı (Abbas Sayar)
Yılkı Atı (Abbas Sayar)

Yılkı Atı, Abbas Sayar’ın 1970 yılında yayımlanan romanı. Roman 1971 yılında TRT Roman Başarı Ödülü’nü kazanmıştır.

Konusu
Roman, alegorik bir anlatıya sahiptir.

Romanda; gençliğinde sahibine çok yararı dokunmuş olan Dorukısrak isimli atın, yıllar geçip yaşlanmasının ardından sahibi tarafından doğaya terk edilişi ve acımasız doğa koşullarında hayatta kalma çabası anlatılıyor.

8. Yaşar Ne Yaşar Ne Yaşamaz (Aziz Nesin)

Yaşar Ne Yaşar Ne Yaşamaz (Aziz Nesin)
Yaşar Ne Yaşar Ne Yaşamaz (Aziz Nesin)

Yaşar Ne Yaşar Ne Yaşamaz, Aziz Nesin’in ilk kez 1977 yılında yayımlanan romanıdır. Aziz Nesin bu eseriyle 1978 yılında Madaralı Roman Ödülü’nü almıştır. Roman, 21 bölümden oluşmaktadır.

Türk edebiyatında bürokrasinin en önemli yergilerinden biri olan roman, tiyatro oyunlarına ve sinemaya da uyarlandı. Yaşar Ne Yaşar Ne Yaşamaz romanı, Eylül 2012 tarihine dek 31 baskı ile toplamda 143 bin adet basıldı.

Konusu
Yaşar Yaşamaz adlı karakter hapse girmesinin ardından mahkûm arkadaşlarına hayat hikâyesini anlatır. Devlet, Yaşar Yaşamaz’ın nüfus kayıtlarına göre bir ölü olduğunu düşünmektedir ama yine de askerlik görevini yerine getirir. Yaşar nüfus kâğıdı çıkaramaz ve olaylar hem güldürü hem de düşündürücü şekilde gelişir.

Yaşar’ın ilkokula başlayabilmesi için nüfus kağıdına ihtiyacı vardır. Ancak nüfus dairesindeki kütüğe göre 12 yaşındaki Yaşar Çanakkale Savaşı’nda şehit düşmüştür. Bu yüzden nüfus kağıdı Yaşar’a verilmez. Zaman geçer ve Yaşar asker kaçağı olarak adlandırılıp askere çağrılır. Terhis olma zamanı geldiğinde de Yaşar kütüğe göre yaşamadığı için terhis edilemez. Zar zor terhis edilir. Bu sefer Yaşar’ın babasının öldüğü öğrenilir. Yaşar babasının borçlarını ödemek zorunda bırakılmasına karşın nüfus kağıdı olmadığı için mirasını alamaz. Babasının ölümünden sonra İstanbul’a gelir ve köyden tanıdığı olan Satı Bey’in yanına gider. Satı Bey çok saygı duyulan bir adam olduğundan onun bir kağıdıyla istediği işe girebileceğini öğrenir. Satı Bey’in yazdığı kâğıtla müzeye iş bulma ümidiyle gider fakat yazı silinmiş olduğundan dolayı müzede çalışmak yerine müzeyi gezmekle yetinir. Zaman geçer ve birisiyle manav dükkânı açarlar. Manav işi ilerler fakat bir gün adamın tüm parayı alıp kaçtığını öğrenir. Mahkemeye başvurmak istese de nüfus kağıdı olmadığı için hakkını arayamaz.

9.  Kaplumbağalar (roman) (Fakir Baykurt)

Kaplumbağalar (roman) (Fakir Baykurt)
Kaplumbağalar (roman) (Fakir Baykurt)

Kaplumbağalar, Fakir Baykurt’un köy sorunlarını ve gerekçelerini gözler önüne serdiği, sosyal yaralara parmak bastığı romanıdır. Fakir Baykurt, bu romanının önemini şu cümlelerle dile getirmektedir:

“ Bu roman,her türlü teknik ve elektronik araçların büyük gelişmeler gösterdiği ve üretkenliği alabildiğin arttığı bu dünyada,yiyeceği yıllık zahireyi,yanıp kül olmuş topraklardan parmaklarıyla toplamaya çalışan ve varlığını sürdürbilmek için istekle üreten Türk köylüsünün hayatından kesittir. „


Başlıca kahramanlar
Eğitmen Rıza: Tozak köyünün öğretmenidir. Bu köyde doğmuş ve büyümüştür. Atak, aklı başında, cesur ve bilgili bir kişidir. Köylüye yardım etmek için çabalar.
Kır Abbas : Tozak Köyü’nün ileri gelenlerindendir. Cesur ve yenilgiyi kabul etmeyen bir kişiliğe sahiptir. Çalışkan ve merhametlidir. Eğitmen Rıza’nın en büyük destekçisidir.
Battal Bey : Köy muhtarıdır
Hamdi Bey: Kasabalı memur
Cennet Hanım: Kır Abbasın karısı
Yusuf: Kır Abbasın oğlu
Senem Hanım: Kır Abbasın gelini

Özet
Olaylar, Ankara’ya 100, Kızılırmak’a 15 km uzaklıkta olan Tozak köyünde geçmektedir. Alevi geleneği ve kültürü bu fakir ve kıraç köyde halen sürmektedir. Fakat köy, her imkândan yoksun,susuz,karasal bir köydür. Üzüm yetişmemektedir. Bu olaylar gelişirken Eğitmen Rıza bir öneride bulunur. Tozak’ın kuzeyindeki düzlük alan bağ haline getirilebilir. Bütün köy halkı ve Rıza canla başla çalışarak verimsiz, taş dolu, susuz araziyi beş-altı ay içinde bağ haline getirirler. Bağ o kadar verimlidir ki köyün hem şarap hem de üzüm ihtiyacını karşılayabilir. Köy eski neşesinde geri kavuşur. Köylünün “Purluk” dediği bağa kaplumbağalar akın etmeye başlar. Çünkü hayvanlar güneşin yakıcılığından bu yeşilliğe sığınarak kurtulmaktadırlar. Kır Abbası, yaşına rağmen hiç para almadan bağın gelişmesi işlerinde çalışmaktadır.

Bir akşamüstü, köye havadan kara bir şey düşer. Düşen şey,meteoroloji gözlem aracıdır. Köylü,çekinir ve bu yabancı cismden korkar. Bu cismi okulun bir odasına kapatırlar. Ertesi gün köye herkesin mülkünü ölçüp üzerine yazdırdıktan sonra gidecek olan kadastro komisyonu gelir. Köylü komisyon üyelerine temkinli davranır. Beklenmedik bir şey olur ve üyeler Purluk’taki bağın, devlete ait olduğuna karar verir. Köylü bağın kendilerine ait olduğunu ispatlamaya çalışsa da başaramaz ve komisyon üyeleri gerekli işlemleri yaparak tutanağı hükümete havale eder. Böylece devlet ile köylü arasında bir çekişme başlar. Köylü cahil ve zayıftır. Devlet ile başa çıkamaz. Devlet, Tozaklılara Purluk arazisi yüzünden ev başına yüklü bir kira yükler. Köylüler avukatlara, yargıçlara, memurlara gider fakat en sonunda zorluklarla yeşerttikleri tarlalarını bozarlar. Köydeki bütün sığırları tarlaya sürerler. Yeşil tarla eski haline döner. Kaplumbağalar eskisi gibi güneşin yakıcı alevleri altında kalmıştır. Onlar da köyü terk eder. Kır Abbas, yeni doğan torununa Yeşer ismini verir fakat devlete kırgındır. Rıza da köy okulunda yaşamına devam eder.

10. Ölü Canlar (Gogol)

Ölü Canlar (Gogol)
Ölü Canlar (Gogol)

Ölü Canlar, (Rusça: Мёртвые души, Myortvyje dushi) Ukrayna asıllı Rus romancı ve oyun yazarı Nikolay Vasilyeviç Gogol’un ilk cildini 1842’de tamamladığı ve bitirilememiş romanıdır. Romanın konusunu Puşkin önermiştir. Üç cilt olarak tasarlanan roman aslında Dante’nin İlahi Komedya’sı örnek alınarak yazılmıştır. İlk cilde romanın baş kahramanı Çiçikov’un kendi çıkarları uğruna yaptığı kötülükler damgasını vurur. Gogol, cehennemi anlattığı bu bölümden sonra cenneti anlatacağı, Çiçikov’un ahlak ve vicdan sahibi olduğunu göstereceği ikinci cildin el yazmalarını geçirdiği bir buhran sonucu yakmıştır. Daha sonra birkaç kez daha yazmaya çalıştığı bu bölümler sonradan yayımlanmıştır.

Çiçikov, Rusya’da şehir şehir dolaşıp, feodal kanunlara göre toprak sahiplerinin malı olan köle köylüleri satın almaktadır. Ancak istediği köylüler çalışmasını iyi bilen ya da sağlıklı olanlar değil, tam aksine ölü olanlardır. Dönemin eleştiri oklarını üzerine çeken feodal yapısının temeli olan fikirlerle karşı koyan roman, bu bakımdan belli kesimlerin sözcüsü olmuştur.

kaynak:1,2,3

#evdeKal #kampüsteKal 🙂

en-iyi-netflix-belgeselleri-www.kampuskod.com

En iyi Netflix Belgeselleri

Netflix’in yayınlanan en iyi Belgeselleri derledik.
#evdeKal #kampüsteKal 🙂

2020nin en iyi dizleri kapak-kampuskod.com

IMDb’ye Göre 2020’nin En iyi Dizileri

 İşte IMDb’ye göre en iyi 2020 dizileri
#evdeKal #kampüsteKal 🙂

kampuskod.com-en-iyi-netflix-dizileri

En iyi Netflix Dizileri

Netflix’in en sevilen ve en güncel orijinal dizilerine göz atalım…#evdeKal #kampüsteKal 🙂

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz